Kategoriler

1 Aralık 2014 Pazartesi

A Farewell To Arms

1900lerin ilk yarısında, dünyanın şahit olduğu savaşlar kendini o dönemlerin romanlarında, bazen biyografilerin kimliğinde, bazen olayların geçtiği yerde, bazen de hayat görüşlerinin sorgulandığı yerde buluyor.

Romanı Frederic Henry'nın anlatımıyla okuyoruz, gelecek kaygısı olmayan bir karakter olan Henry'nin romanın ortalarında tam tersine gelecek kaygılarını taşıdığı ve sonunda ise gelecek için beklentilerinin sancılı bir sürece girip bir anda yok olduğu görüyoruz. Savaşa karşı olan eleştiri en başından beri kendini hissettiriyor, bunu kolayca anlayabiliyoruz. Gelecek için yapıldığı iddia edilen bir savaş zincirinin, bireyleri derin bir buhrana sürüklemesi, vadettiği geleceği asla vermemesi irdelenen konular arasında. İnsanın ruhunu paramparça eden bir canavar olarak karşımıza çıkıyor savaş, hem de savaşa gönüllü olarak katılan ve bu inanca bağlı olan birinin gözünden.

Savaşta askerlerin etik sorgulamaları, ruh durumları detaylı ve eleştirel bir şekilde ele alınıyor. Bu sorgulamalardan yola çıkan roman, karakterlerin değişimleri üzerinde yoğunlaşıyor. Aşk ise yine kaçınılmaz gibi duruyor.

Biyografik özellikler taşıdığını da hemen belirtelim. Hemingway'in 1918 yılında orduda bulunur ve İtalya'da Kızılhaç'a ambulans şoförü olarak katılır ve orada hemşire Agnes von Kurowsky'ye aşık olur.  Kurowsky ve Hemingway evlenmeyi planlar. Cephede yaralanan Hemingway tedavisinin ardından ülkesine geri döner. Kurowsky gönderdiği mektupta İtalyan bir subayla nişanlandığını yazar.

Hemingway'in A Farewell to Arms'ı yazmasına katkı sağlayan Kurowsky, romanda kendini Catherine olarak buluyor. Rol dağılımlarına baktığımızda, hemşire olan bir Cathrine, oldukça uysal, yumuşak başlı ve Henry'nin otoriter tavırlarına uysallık gösteriyor, ama bunu abartılı olarak algılamaktansa, hafif dokunuşlarla verildiğini söyleyebiliriz. Erkek karakterlerin oldukça baskın, yetkili rütbelerle tanıtılan etkileyici karakterler olarak verilmesi de göze çarpıyor.

Otobiyografi ögeleri ile bezenmiş, aşk ve savaş arasında kalınmış hayatların sonunun hüsranına tanık oluyoruz. Dönemin romanlarına hakim olan konu olan yalnızlık yine kendini gösteriyor. Roman Henry'nin yalnızlığı ile birdenbire biterken savaş ve etkileri yer yer örtük bir dille de anlatılsa da yine eleştirilerin hedefi oluyor. Sert bir eleştiri gördüğümüzü söyleyemeyiz ama aşkın, arkadaşlığın ve etik değerlerin savaştan üstün tutulduğu bir roman sunulmuş okurlara.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder